İnsanlık için Kabus, Doğa ve Gelecek için Umut
Çin’in Wuhan kentinde 30 Aralık 2019 tarihinde ilk kez kendini gösteren ve hızla yayılan COVID-19 hastalığı ilk günlerinde dünyadaki çoğu lider tarafından çok fazla önemsenmedi fakat hastalığın dünya çapında hızla yayılması Dünya Sağlık Örgütü’nü (WHO) alarma geçirdi. Böylece 11 Mart 2020’de küresel salgın –pandemi– çağrısı yapılmış oldu. Zootonik SARS-CoV-2 virüsünün sebep olduğu COVID-19 hastalığı hala hızla yayılmaya devam etmekte.

SARS-CoV-2 insanda etkisi olan yedi üyeli Korona virüsü ailesinin en küçüğü. 2012’de çıkan MERS-CoV ve 2002’deki SARS-CoV ise binlerce kişinin ölümüne sebep olan bu virüs ailesinin en meşhur üyelerinden ikisi.

COVID-19 kapsamında yapılan çalışmalar bizlere şunu özetlemekte ki virüs yarasada varlığını sürdürüyor fakat virüsün insana yarasadan bulaştığında bir etkisi bulunmuyor. Virüsün yarasadan karıncayiyen, yılan ya da balık olduğu tahmin edilen diğer hayvanlara bulaşarak ve bu konakta farklılaşarak canlı hayvan pazarlarından insanlara bulaştığı düşünülmekte. Ne yazık ki bu konuda henüz kesin bir bilgiye ulaşamamaktayız.
Hapşırık, öksürük ve konuşma esnasında yayılan damlacıklarla göz, burun ve ağız yolu ile bulaşabilen SARS-CoV-2 son günlerde bir savaş esnasında atılan bomba kadar yıkıcı olduğunu bizlere kanıtlamış durumda. Bu zamana kadar COVID-19 hastalığından kaynaklı olarak 345.482 kişi hayatını yitirdi. Her ne kadar öldürücü etkisi kızamık, suçiçeği, kuş gribi gibi diğer hastalıklarla karşılaştırılamayacak olsa da, bulaşıcılığının yüksek olması sebebiyle 5 aylık bir süreçte virüs, Dünya genelinde 5.411.498 kişiyi enfekte etti. Çin’den hızla Avrupa’ya yayılan COVID-19 ilk olarak turizmin en yoğun olduğu ülkelerden İtalya’da acı kayıplara sebep oldu.

Ardından İspanya, Fransa, Birleşik Krallık, Türkiye ciddi anlamda pandemi sürecinden etkilenirken en büyük mağduriyeti günümüzde yaşayan Amerika ve Brezilya oldu. Türkiye’de ise onaylanmış 156.827 vaka varken 4.340 kişi yaşamını kaybetti ve ülkemiz ilk pik noktasına ulaşarak vaka sayılarında ve ölüm sayılarında azalmalar gözlemlendi. Fakat Amerika’da toplamda 1.677.819 vaka görüldü ve 98.035 kişi virüs sebebiyle hayatını kaybetti. Brezilya’da ise vaka sayısı 365.213 iken ölüm sayısı 22.746’ya ulaştı.

COVID-19 vakalarının yaşa göre ölüm oranı incelendiğinde ise en fazla ölümün 80 üzeri yaşlarda görüldüğü tespit edildi. Cinsiyete göre vakalar incelendiğinde ise ölüm oranının kadınlarda erkeklerden daha az olduğu gözlemlendi. Bunun bazı biyolojik farklılıklardan kaynaklanabileceği düşünülmektedir.
Netflix konuyla alakalı olarak son dönemde Coronavirüs, Explained adlı mini dizisinin ilk bölümünü yayınladı. Buraya kadar bahsettiğim bilgilere bu güzel çalışmadan ulaşabilirsiniz.
Koronavirüs bizlere sadece acı kayıplar yaşatmadı, aynı zamanda küresel açıdan ekonomik sorunlarla birlikte psikolojik sorunlar da patlak vermeye başladı. Belirli sektörlerin çalışması durdurulurken, işsizlik sayısında artışlar gözlemlendi, belirli sektörler değer kazanırken bazıları ise kriz nedeniyle sinek avlar hale geldi. İnsanların evde kaldıkları bu uzun süreçte virüsün dolaylı olarak etkilediği “Koronafobi” rahatsızlığı görülmeye başlandı.
Koronafobi, mizofobi yani mikrop korkusu gibi stres ve paniğe yol açarak kişileri sosyal olarak kısıtlayan rahatsızlığa verilen isim olup tıp literatüründeki yerini aldı.

COVID-19 insanları bomba düşmüş düzeyde yıkıcı bir şekilde etkiledi. Fakat bunun etkileri insan sağlığı ve bizlerin yaratmış olduğu ekonomi alanında görüldü. Nüfus artışı ile enerji, gıda gibi temel ihtiyaçlara kapitalizmin etkisiyle artan global talep sonucu gelişen sanayileşme ve ilişkili olduğu ekonomik temeller sonucu geçmişte, günümüzde dünyanın belirli devam eden ve bölgelerinde milyonlara can kaybına sebep olan savaşların getirdiği sera gazı emisyonları Dünya’yı küresel ısınma gerçeği ile yüz yüze getirdi. İklimsel değişimlerin yaşandığı günümüzde sıcaklıkta gerçekleşen değişimler her ne kadar az gibi görünse de evimiz Dünya’nın dengesini bozduk. Peki sevgili insanlığı evlerine hapseden SARS-CoV-2’nin Dünya’ya bir bomba kadar yıkıcı bir etkisi oldu mu?

Cevap şimdilik “HAYIR”.
Yapılan son bilimsel çalışmalardan birinde COVID-19 etkisi ile zorunlu olarak sosyal hayatlarımızın kısıtlanması sonucu evimiz Dünya’yı nasıl etkilediğimiz hakkındaki bir derlemeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:

Geçtiğimiz haftalarda “Nature Climate Change” tarafından yayınlanan makalede COVID-19 sonucu uygulanan sokağa çıkma kısıtlamaları, sosyal mesafe kuralları gereğince insanların evlerinde kaldıkları süre boyunca CO2 emisyonlarında %17 oranında bir azalmanın görüldüğü ve Nisan (2020) ayı başında ölçülen değerlerin 2006 yılı CO2 emisyonuna denk geldiği makalede bildirildi. Makalede belirtildiği üzere yıl sonuna doğru bu değerde %4,2-7,5 oranında azalış daha beklenmekte. Bu veriler Paris İklim Anlaşmasının önemini bir kez daha vurgulamış durumda.
Dışarı çıkma kısıtlamalarıyla enerji, endüstri, taşımacılık gibi birçok alanda yavaşlamalar görülmekte. Bu yavaşlamalar , bazı sektörlerin durması ve insanların daha az seyahat etmesi sonucunda CO2 emisyonundaki azalışa yönelik oluşturulmuş grafikler aşağıdaki gibi…

Bu grafikte seviyelere göre sosyal hayattaki kısıtlamalar incelenmiş. Grafikte referans alınan Seviye 1 ile enfeksiyon taşıdığından şüphelenilen küçük birey gruplarını hedefleyen politikalar, Seviye 2 ile tüm şehirleri veya bölgeleri hedefleyen veya toplumun yaklaşık % 50’sini etkileyen politikalar ve Seviye 3 ile de önemli ölçüde ulusal politikalar gösterilmekte.
Çalışma pandemi öncesi yaygın aktiviteler referans alınarak yapılmış. Aşağıdaki çalışmada ise CO2 emisyonuna sebep olan 6 sektör incelenmiş:
Sosyal hayatta yaşanan bu kısıtlamalar ile ortalama değerler incelendiğinde havacılık sektöründe %75’lik düşüş, taşımacılık sektöründe %50, sanayi ve kamu faaliyetlerinde %35 ve enerji sektöründe ise %15’lik azalım görülmüş. Nisan ayı ile birlikte dışarı çıkma kısıtlamalarının artması ile CO2 emisyonunda hızlı bir düşüş gerçekleşmiş.

Grafikten de anlayacağımız üzere CO2 emisyonunun en büyük sebeplerinden ikisi hava ve kara taşımacılığı. Gözlemlenen bu veriler sonucunda pandemi bitiminde de CO2 emisyonunu azaltma yönünde bireysel olarak kendi sorumluluklarımızı almalıyız.
Yapılan çalışmalarda bizlere sunulanlar aslında COVID-19’un içi boş el bombalarına çiçek dikilmiş hissi vermiyor da değil. Düşünmeden gerçekleştirdiğimiz eylemler, ileride sorumluluğunu almak zorunda olacağımız kötü sonuçlar doğuracak gibi duruyor.

Sera gazı emisyonlarıyla gelecekte kuraklık, asit yağmurları, hayal bile edemeyeceğimiz beklenmedik hava olayları ile susuzluk ve açlık gibi insanlığı derinden etkileyecek olan durumlarla geleceği tehdit altında olan çocuklarımız için gerçekten de bırakmak istediğimiz Dünya bu mu olmalı?
Evimize düşünmeden bu kadar zarar vermeli miyiz cidden? Eğer bu zamana kadar odanızı, evinizi yakmak aklınıza gelmediyse varlığımızı koruyabileceğimiz tek gezegeni de böylesine yakma arzusundan ve bilinçsizliğinden kaçınmalıyız.
Unutmayalım gidecek başka bir ev yok!
Sahibi olduğumuz tek yerdeyiz. Evimizdeyiz…