İnternete girdiniz, biraz kafa dağıtmak istiyorsunuz. Hop! Karşınıza koronavirüs salgını ile ilgili haberler çıktı. İçiniz bunaldı, televizyonu açtınız belki güzel bir şeyler vardır diye. Televizyonda hangi kanala zaplarsanız zaplayın, neredeyse hepsinde yine koronavirüs ile ilgili şeylere denk geldiniz. “Yahu bu böyle olmayacak, bari arkadaşımı arayayım da iki lafın belini kıralım!” deyip normalde sık sık oturup kahve içtiğiniz arkadaşınızı görüntülü aradınız, konu beş dakika sonra yine salgına bağlandı. “Eeh!” dediniz, “nereye kadar böyle gidecek? Yüzümüz ne zaman gülecek? Bu belirsizlik ne zaman bitecek?” Bu sefer kendi isteğinizle salgına dair fikir edinmek için Çizgisiz Defter’e geldiniz, hoş geldiniz. Kaleme aldığım bu değerlendirmenin sizleri hayal kırıklığına uğratmayacağını umuyorum.
Aslında Ocak ayından beri ama en çok da Mart ayının başından beri gündemimize girdi yeni koronavirüs salgını ve gündemimizden çıkmamakta ısrarlı gibi.
Her seferinde o kadar çok farklı kafadan farklı ses çıkıyor ki zaten belirsiz gözüken gelecek daha da belirsizleşiyor, anksiyete ataklarına sebep veriyor ve her seferinde bir başkası konuştuğunda çöldeki serap gibi yolun sonundaki ışık bir beliriyor, bir kayboluyor.
Bilimde eğer bilmediğiniz bir şey olursa, benzerlikleri bulmaya çalışıp önceki tecrübelerinizden faydalanmaya çalışır ve elinizdeki mevcut veriler üzerinden geleceğe yönelik projeksiyon yapmak istersiniz. Bazen güven aralığı oldukça geniş ve tutarsız da olsa, yine de hiçbir şey bilmemekten iyidir ve böylece geleceğe yönelik fikir edinmiş oluruz. Bu -çok net ve isabetli olmayan fikirler- bizim geleceğe yönelik planlamamızda ve önlem alışımızda son derece faydalıdır ve her şeyden önemlisi bizi belirsizliğin en önemli silahı panikten korur.
Bilim harici safsatalar ise (5G teknolojisinin virüsü yaydığı, virüsün dünyanın zenginleri tarafından icat edildiği hatta uzaylılar tarafından yeryüzüne bırakıldığı gibi) bize herhangi bir ilerleme kaydettirmediği gibi toplumda daha da belirsizlik ve daha çok panik oluşmasına neden olur. Panik kaosa, kaos ise daha çok ölüm ve kabusa sebep olur!
Öyle gözüküyor ki, her gün açıklanan yeni vaka sayısıyla -ülke farketmeksizin- insanlar şaşırıyor ve daha da korkuyor. Burada aslında anlamadığım bir nokta var:
Bulaşıcılığı son derece yüksek olan bu virüs, doğası gereği her bulaştığı insandan daha da fazla insana bulaştığı için üstel bir hızla yayılıyor ve bunu engelleyici bir aşı bulunmadığı sürece yayılmaya devam edecek. Dolayısıyla her geçen gün yeni tespit edilen vaka sayıları açıklandığında şaşırmak, daha da çok korkmak son derece gereksiz. Çünkü yayılımın aniden, mucizevi bir şekilde duracağı yok! Zira ben bu yazıyı yazarken Türkiye’de toplam vaka sayısı 27.096 olarak açıklandı.
Belki bu alanda çalışmış birinden duyarsınız da içiniz rahatlar düşüncesiyle kendi bilgisayarımda yapmış olduğum modelleme üzerinden gözlemlerimi aktarmak isterim: Yarın vaka sayısı 31.000 civarı, öteki gün 35.500 civarı olacak ve Nisan sonu gibi işler yatıştığında da muhtemelen 180 bin civarı toplam vaka olacak. Bunu böyle rahatlıkla söyleyebilmemin nedeni bazı çalışmalara dayanarak hazırlamış olduğum bu matematiksel modelin İtalya için günlük %99.4 gibi yüksek bir tutarlılık oranıyla bana sonuç vermesi. Elbette tam olarak doğru sayıları vermem olası değil ancak aynı modele göre İtalya’da her şey yatıştığında toplam 162 bin civarı nihai vaka olacak gibi duruyor! Ki bu da pek yakın gelecekte, 17-18 Nisan’da olabilir.

İşin sonunu baştan görüp bir ay boyunca bir daha panik yapmaya gerek kalmayacak kadar panik yaptıysak devam edebiliriz.
Şimdi öncelikle sık tartışılan bir konu hakkında bir karara varmaya çalışalım: COVID-19 hastalığı diğer grip türleri gibi mi, bu hastalıktan korkmalı mıyız yoksa korkmamalı mıyız? Öncelikle belirtmekte fayda var ki bağışıklık sisteminiz zayıfsa yahut küçük çocuk, yaşlı, hamile gruplarından birine dahilseniz koronavirüsten korktuğunuz gibi gripten de korkmanızda fayda var! Gripten korkmadığınız için koronavirüs salgınından da korkmamak yerine her ikisine birden tedbir almanız sizin daha fazla hayrınıza olabilir. Fakat bu hastalığa ve hastalananlara veba ve vebalı muamelesi yapılmasını gerektirmez!
Eğer risk grubunda değilseniz de bilmelisiniz ki çok yüksek potansiyelli bir taşıyısınız. Sadece hastaneye yapılan başvurularda bile hastalığı gribimsi semptomlarla geçirip hafif atlatan %80’e yakın bir kitle varken, hafif hastalandığı için koronavirüsten şüphelenmeyen ve bu yüzden hastaneye başvurmayan kitle ile bir de hiçbir semptom göstermediği için enfekte olduğunun dahi farkına varmayan kitleleri düşünecek olursak hastalığı yaymada en etkili kesimin “görünmez” vakalar olduğu görülüyor. Zaten hasta olduğu için bir şekilde ev ya da hastanede halsiz düştüğü için mecburen izole olan kişilerin hastalığı yayma ihtimali düşerken hastalığının farkında olmayan kişiler kendilerine güvenip insanlarla temas haline geçtikçe “super-spreader” yani süper yayıcı olma ihtimalleri katlanarak artmış oluyor.
Tahminlere göre kısa süre içinde dünya nüfusunun %70’ine bulaşacağını düşündüğümüz bu hastalık er ya da geç muhtemelen bizim de kapımızı çalacak. “Peki o zaman neden karantinayla uğraşıyoruz?” diyebilirsiniz haklı olarak. Hemen sorunuzu yanıtlayayım: Çünkü çok hızlı yayılan bir hastalık olduğu ve yakalananların dikkate değer bir bölümünde hastanede tedavi gerektirecek semptomlara yol açtığı için sağlık sistemine aşırı yük binmesini önlemek ve sağlık sisteminin bu hastalık haricindeki organ yetmezliği, kanser gibi diğer önemli alanlarda da sağlıklı hizmet verebilmesi adına hastalığın bulaşma hızı yavaşlatılmaya çalışılıyor hepsi bu. Böylece hem COVID-19 hastaları, hem de diğer hastalar daha çok yaşama imkanına sahip olabilirler.
Yıllar yıllar evvel hakkında araştırmaların yapıldığı ve bir salgına yakın gelecekte sebep olacağı belirtilmiş olan bir hastalıktan dolayı bütün dünyanın bu denli panik halinde olup açlık, ilaca erişememe gibi daha fena yan sorunlar doğurması ve yakın geleceğin ekonomik olarak karanlık gözükmesi son derece üzücü. Fakat insanlar olarak buradan çıkarmamız gereken bir ders olduğu da son derece aşikar: Bilime daha çok güvenmeli ve daha çok ödenek ayırmalıyız! Dünyayı gördüğümüz gibi ne nükleer silahlar kurtarıyor ne de tanklar tüfekler. Son yıllarda hakkında anlamsız dedikodular çıkmış olan en güçlü silahımız aşıyı bekliyor şimdi herkes. Bu yüzden, belki de bu olaylar dindiğinde dünya halkı olarak yavaş yavaş bu konuda bir şeyler talep etmeliyiz. Çünkü salgınlar hep olacak, başka doğal afetler de başımıza gelecek ve biz doğadan üstün değil onun bir parçası olduğumuzu anlamak zorundayız.
Son olarak eğer içinizi ferahlatacak ise şunu söyleyebilirim: Sadece iki hafta sonra dünyadaki toplam vaka sayısı 3.5 milyona yaklaşmış olacak ancak hem bu esnada aslında dünya nüfusunun çeyreği hastalığa bağışıklık geliştirmiş olacak hem de ısınan havalardan dolayı kuzey kürede bulaşma hızı artan nemle birlikte azalacak. Dolayısıyla bir sonraki salgın koşullarına kadar toplam vakanın 4 milyona ulaşacağını zannetmiyorum, ve de yazın hepimizin sevdikleriyle birlikte güzel vakit geçirebilmesini umuyorum.
Evde kalın, sağlıcakla kalın!
06.04.2020
Kaynakça
- Famulare, M. 2019-nCoV: preliminary estimates of the confirmed-case-fatality-ratio and infection-fatality-ratio, and initial pandemic risk assessment. Institute of Disease Modeling. February 2020. https://bit.ly/2V5uvHu
- Ionnidis, J. P. A., A fiasco in the making? As the coronavirus pandemic takes hold, we are making decisions without reliable data. March 2020. Stat News. https://bit.ly/2V2JSjY
- Axelrod, J. Coronavirus may infect up to 70% of world’s population, expert warns. CBS News. https://www.cbsnews.com/news/coronavirus-infection-outbreak-worldwide-virus-expert-warning-today-2020-03-02/