Birçok ebeveyn davranışları yüzünden ceza alarak büyüdü ve kendi çocukları için de bu yönteme bel bağlıyor olmaları son derece anlaşılır bir şey. Ancak cezalar çatışmayı artırma ve öğrenmeyi durdurma eğilimindedir. “Savaş ya da kaç” tepkisine yol açar, yani frontal korteksteki çok yönlü düşünme arka plana atılır ve bunun yerine temel savunma sistemi devreye girer. Cezalar isyankar hissetmemize, utanmamıza ya da öfkelenmemize, duygularımızı bastırmamıza veya nasıl yakalanmayacağımızı düşünmemize sebep olur. Ceza alması durumunda 4 yaşındaki bir çocuk maksimum direnişi gösterir.
O halde ödül için daha olumlu bir seçenek diyebilir miyiz?
Hayır, diyemeyiz. Ödüller cezaların sinsi ikizi gibidir. Aileler onları çekici bulur, çünkü ödüller bir çocuğu kısa süreliğine kontrol etmenize olanak sağlar. Ancak bu etki çabuk geçer ve geri tepebilir: Bir müşterimiz kızından odasını toplamasını istemesi üzerine, “Ne kadar para alacağım?” sorusuyla karşılaştığını anlattı.
Psikologlar yıllardır, ödüllerin doğal motivasyonumuzu ve hazzımızı azaltabileceğini öne sürüyor. Örneğin bir çalışmada, çizim yapmayı seven ve deneysel koşullar altında çizim yapmaları karşılığında para alan çocukların, para almayan çocuklara oranla daha az çizim yaptıkları gözlemlendi. Diğer bir çalışmada, başkalarıyla paylaşmaları karşılığında ödüllendirilen çocuklar da bu eylemi daha az gerçekleştirdiler. Psikologların dediği gibi dışsal ödül çocuğun içsel motivasyonunu gölgede bırakarak ters etki yaratıyor.
Ben de daha önce bu konuda bir deneyim yaşadım. Litvanya’da bir gençlik merkezinde Avrupa gönüllü hizmeti yaptığım zamanlarda çocuklara çeşitli aktiviteler düzenleyip sonuna ödül koydum. Bir süre sonra oyundan keyif almayı unutup sadece ödüle odaklandılar. İşin eğlencesini kaçırmaya başladılar. Ödül koymadığım kategorilerdeki oyunlardan daha keyif aldılar.
Demek ki bazen ödül diye sunduğumuz şeyler çocukların belki de heyecanla, ilgiyle, severek yaptıkları işten uzaklaşmalarına sebep olabilir. Artık heyecan vermesinden sebep değil de ödüllendirilmek üzere yapmak istiyor olacaklar ve ödül sonlandırıldığında zamanla severek yaptıkları işi de artık yapmayacaklar.
Ödüller ayrıca yaratıcılığın azalmasıyla da ilişkilendiriliyor. 1945 yılında Karl Duncker önderliğinde gerçekleştirilen bir dizi çalışmanın parçası olan “Mum Problemi” deneyinde, katılımcılara bazı malzemeler verildi (bir kutu raptiye, bir mum ve bir kutu kibrit) ve bunları kullanarak mumu duvara tutturmaları istendi. Problemin çözümü, yenilikçi düşünme gerektiriyor. Malzemeleri asıl amaçlarından bağımsız bir şekilde kullanabileceğinizi görmeniz gerekiyor (kibrit kutusunu mumluk olarak kullanmak gibi). Bu sorunu çözmeleri durumunda ödül alacakları söylenen katılımcıların çözme hızı ortalama olarak daha düşük çıktı. Ödüller görüş alanımızı daraltıyor. Bu durumda beyinlerimiz özgürce düşünmeyi bırakıyor. Derin düşünmeyi ve olasılıkları görmeyi bırakıyoruz.
“Cezalar ve ödüller”, çocuklara dair olumsuz varsayımlara dayanıyor aslında: Bizim tarafımızdan kontrol edilmeleri ve şekillendirilmeleri gerektiği ve iyi niyetli olmadıkları varsayımına. Ancak çocukları yetenekli, empatiye, işbirliğine, takım ruhuna ve sıkı çalışmaya yatkın kişiler olarak görmeye başlarsak bu durumu değiştirebiliriz. Bu bakış açısı çocuklarla konuşma biçimimizi güçlü şekilde değiştirebilir.
Ödüller ve cezalar koşullara bağlıdır ama çocuklarımıza olan sevgimiz ve saygımız koşulsuz olmalıdır. Hatta empatiyle hareket ettiğimizde ve çocuklarımızı gerçekten dinlediğimizde, onların da bizi dinleme ihtimali artar. Aşağıda, çocuğunuzla iletişiminizi ve onun davranışlarını nasıl değiştirebileceğinize dair önerilerimiz yer alıyor.
Ödül vermek yerine motive edin
Motivasyon, şu mesajla birlikte geliyorsa harikadır: “Sana güveniyorum ve işbirliği yapmak ve yardım etmek istediğine inanıyorum.” Bu ifadeyi ödüllerden ayıran ince ancak çok güçlü bir fark vardır.
“Odanı temizlersen parka gidebiliriz. Yani yapsan iyi olur, yoksa parka gitmiyoruz.” demek yerine, “Odan temizlendiğinde parka gideceğiz. Gitmek için sabırsızlanıyorum! Yardıma ihtiyacın olursa haber ver,” diyebilirsiniz.
Cezalandırmak yerine yardım edin
Ceza fikri, “Yaptıkların yüzünden acı çekmen lazım.” mesajını verir. Çoğu ebeveyn bu şekilde iletişim kurmak istemez, ama bazı konularda hoşgörülü davranmayı da uygun bulmaz. Müjde: Ceza vermeden de sınırlar koyabilir ve çocuklarınızı yönlendirebilirsiniz!
“Kaydırakta tehlikeli hareketler yapıyorsun, bu yüzden inmeni istiyorum. Sana bunu kaç kere söylemem lazım?” demek yerine, “Epey heyecanlandığını görüyorum! Ama seni buradan indirmem gerekecek çünkü bu şekilde oynaman güvenli değil. Gel biraz sakinleş,” diyebilirsiniz.
“Bana karşı kabaydın ve hoş olmayan kelimeler kullandın. Bu kabul edilemez. Telefonunu alıyorum,” demek yerine, “Gerçekten de öfkelisin. Seni duyuyorum. Ama bu kelimeleri kullanman hiç hoşuma gitmedi. Şimdilik telefonunu alıyorum, böylece zihninde biraz yer açıp düşünebilirsin. Hazır olduğunda seni rahatsız eden konularla ilgili daha fazla konuşabiliriz. Ne yapacağımızı birlikte buluruz,” diyebilirsiniz.
Çocukların içindeki doğal çalışkanlığı ortaya çıkarın
İnsanlar doğuştan tembel değildir, özellikle de çocuklar hiç değildir! Kendimizi bir ekibin parçası olarak gördüğümüz takdirde sıkı çalışmayı severiz. Küçük çocuklar da ailenin becerikli üyeleri olmak isterler ve katkılarının değerli olduğunu, göstermelik olmadığını bildikleri takdirde yardımcı olmayı severler. İşi biz yaparken onların sadece “dikkat dağıtıcı” olacakları varsayımını bir kenara bırakın ve yürümeye başladıkları andan itibaren gerçek anlamda yardım etmelerine izin verin.
Yapılması gereken günlük işlerle ilgili bir beyin fırtınası yapmak üzere bir aile toplantısı düzenleyin. Evinizin her üyesine fikirlerini sorun. Çocuklar için tamamlanan işlerin karşısına işaret koyabilecekleri bir iş çizelgesi hazırlayın (ya da kendi çizelgelerini hazırlasınlar).
Kaynak: https://www.nytimes.com/2018/08/21/well/family/which-is-better-rewards-or-punishments-neither.html