Robot avatarlar Dünya’dan ayrılmamıza gerek kalmadan bizi yeni dünyalara taşıyabilirler.
Telerobotik deyince, kulağa bilimkurgudan fırlamış şeyler geliyor ama muhtemelen şimdiye kadar bu teknolojiyle birçok defa etkileşime girdiniz. Eğer uzaktan kumandalı araba kullandıysanız, sanal gerçeklik gözlüğü taktıysanız ya da uzay araçlarının Uluslararası Uzay İstasyonu’na kenetlendiğini duyduysanız muhtemelen telerobotiğin ne olduğunu biliyorsunuz demektir.

Telerobotik, robotların başka bir yerdeki insanlar tarafından yönetilmesi demek ve Dünya’da telerobotik alanının birçok kullanım yeri var. Örneğin yüzer dronlarımızı okyanuslara yolluyoruz (bunları karadaki insanlar yönetiyor) ve bu sayede okyanusun insanlarca keşfedilmesi zor yerlerini öğreniyoruz. Bunları aynı zamanda insanlarca keşfi ölüme yol açabilecek, radyasyonun yüksek olduğu bölgeleri (mesela Japonya’daki Fukuşima santralinin reaktörü) araştırmakta kullanıyoruz. Hatta telecerrahi adıyla da bilinen ve doktorların fiziksel olarak erişemeyecekleri hastaları ameliyat etmesini sağlayan uzaktan ameliyatlara da başladık.
Uzay yolculuğu söz konusu olduğunda telerobotiğin gelecekte birçok ilginç kullanım alanı olabilir ve bunların birçoğu daha şimdiden hayatımızda. Bunlar arasında astronotların Dünya’daki aygıtları kullanmasını sağlamak, araç dışına çıkılması gerekmeden uzayda faaliyetler yürütmek ve hatta tuhaf, yeni dünyalar keşfetmek bulunuyor. Astronotlar, Dünya’daki keşif araçlarını Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan nasıl kullanacaklarını öğrenmekle meşgul. Bunun için de istasyondaki kontroller sayesinde robot kolları ve diğer aygıtları hareket ettirmeyi öğreniyorlar. Bunu bir örneği Alman Havacılık ve Uzay Merkezi DLR’nin Rollin’ Justin adlı insansı robotu. Uzuvları ve elleri astronotlar tarafından yörüngeden kontrol edilebilen bu robotun ne yaptığını görmeyi sağlayan kameraları var. Dünya’da bulunan robot, 2017’de Avrupa Uzay Ajansı ESA astronotu Paolo Nespoli tarafından uzaktan kontrol edildi.
Telerobotik konusunda hâlâ üstesinden gelinmesi gereken sorunlar var. Bunlardan biri, astronotlarla kullandıkları robotlar arasında görüş hattının korunma zorunluluğu. Astronot robotu görmezse (mesela robot Ay’ın diğer yanında kaldıysa) o zaman sinyali yansıtacak bir röle uydusu kullanılmadığı sürece karşılıklı haberleşmeleri olanaksız demektir. Bir diğer sorun da bant genişliği ve dolayısıyla keşif aracına gönderilebilecek veri miktarı. Bu da iletişime sınır getirebilir. Dahası, astronotların yakın olması, zaman gecikmesini azaltsa da tümüyle ortadan kaldırmıyor ve robot tehlikeli bir durumdaysa birkaç saniyelik gecikme bile kritik olabiliyor.
Tüm bunlara rağmen telerobotiğin heyecan verici bir geleceği olduğu su götürmez bir gerçek. Gelecekte bu teknolojilerin Mars ve Ay’ın keşfini hızlandırıp kolaylaştırması muhtemel. Bu teknolojiyi bilim insanlarının yaşam bulabileceklerini ya da yeni bir dünya kurabileceklerini düşündüğü, Dünya ile aynı şartlara sahip olduğu sanılan diğer gezegenlerde keşif araştırmalarında kullanabileceğini düşünüyorum. Uzak geleceğe baktığımızda daha bile heyecan verici olasılıklarla karşılaşıyoruz. Bu teknoloji Ay’da ya da Mars’ta inşaat yapmak için bile kullanılabilir. Kim bilir, belki de bir gün astronotlar uzaktan kumandalı arabalarını Mars’ta dolaştıracaklar.
Kaynak: How It Works Dergisi, sayı: 06